
Tarihte Objektiflik Mümkün mü? Şaşırtan Teori!
Tarih, insanlığın geçmişe dair merakını giderme çabasıdır ancak bu çaba, her zaman tartışmalara açık olmuştur. Tarihin objektif olarak yazılabileceği düşüncesi, pek çok tarihçi tarafından sorgulanmaktadır. Çünkü her tarihçi, kendi kültürü, inançları ve değer yargılarıyla geçmişi yorumlar. Bu durum, tarihin ne kadar tarafsız olabileceği sorusunu gündeme getirir. Peki, tarihte objektiflik gerçekten mümkün mü? Yoksa adaletli bir yaklaşım mı daha önemli?
Tarihin Nötr Olmayan Dili
Tarih, her zaman bir bakış açısıyla yazılır. Bu bakış açısı, ister bir devletin resmi tarihçisi olsun, ister bağımsız bir araştırmacı, mutlaka bir öznel değerlendirme içerir. "Bizim şehitlerimiz" ve "onların kayıpları" gibi ifadeler, tarihin dilindeki duygusal farklılıkları açıkça gösterir. Aynı savaşta hayatını kaybeden iki kişiden biri "şehit" olarak anılırken, diğeri sadece "kayıp" olarak nitelendirilebilir. Bu durum, tarihin sadece bir kayıt değil, aynı zamanda bir yorum olduğunu da ortaya koyar.
Objektiflik mi, Adalet mi?
İslam düşüncesinde adalet, "bir şeyi yerli yerine koymak" olarak tanımlanır. Bu ilke, tarih yazımı için de geçerlidir. Tarihçi, hak sahibine hakkını teslim ettiğinde adaleti sağlar. Geçmişi kendi çıkarları veya duygusal bağları doğrultusunda çarpıttığında ise zulme ortak olur. Kur'an-ı Kerim'de Maide Suresi'nde belirtildiği gibi, bir topluma duyulan kin, adaletsizliğe yol açmamalıdır. Tarihçi, olaylara tamamen tarafsız bakamasa bile, adil olabilir. Adalet, kişisel önyargılara rağmen gerçeği olduğu gibi kabul etmeyi gerektirir. Bu nedenle, tarih biliminde objektiflik yerine adaletin ahlaki bir ilke olarak benimsenmesi önemlidir.
Tarihçinin Çok Boyutlu Rolü
Tarihçi, geçmişte yaşanmış olayları sadece sıralayan bir kişi değildir. O, tarihin hem iddia sahibi, hem avukatı, hem de hakimidir. Bu nedenle tarihçilik, sadece akademik bir disiplin olmanın ötesinde, derin bir ahlaki sorumluluk gerektirir. Tarihçi, sesi artık duyulmayanların hakkını savunur, onların acılarını ve hatalarını adil bir şekilde değerlendirir. Bu süreçte sosyoloji, felsefe, psikoloji, hukuk ve din gibi farklı disiplinlerden de yararlanır. Böylece, tarihin insan ruhunu ve niyetini anlayan, eksiksiz bir analizini yapabilir.
- Sosyoloji: Olayların toplumsal arka planını kavrar.
- Felsefe: Tarihe yön veren düşünsel kökleri çözümler.
- Psikoloji: İnsan davranışlarını ve karar alma süreçlerini izah eder.
- Hukuk: Hakkın ve haksızlığın ölçüsünü arar.
- Din ve inanç sistemleri: Toplumların moral ve zihniyet dünyasını yorumlar.
Tarihte objektiflik, ulaşılması zor bir ideal olsa da, adalet her zaman mümkündür. Tarihçinin görevi, kendi öznelliğinin farkında olarak adil olmaya çalışmaktır. Adalet, insanın elinden gelenin en iyisidir. Bu nedenle, tarihte objektiflik bir "cinsiyetsiz teori" olarak kalırken, adalet insana özgü bir hakikat olarak varlığını sürdürür.











