Teknoloji ve Kültür Savaşı: Türkiye'nin Yeni Rolü Ne Olacak?
Politika

Teknoloji ve Kültür Savaşı: Türkiye'nin Yeni Rolü Ne Olacak?


16 November 20255 dk okuma2 görüntülenmeSon güncelleme: 16 November 2025

Küresel diplomasi arenası değişiyor; artık müzakere masaları yerini veri merkezlerine, yapay zeka laboratuvarlarına ve çip üretim hatlarına bırakıyor. ABD ve Çin arasındaki amansız rekabet, kuantum teknolojisi, otonom sistemler, yapay zeka ekosistemleri ve veri akışının kontrolü gibi alanlarda yoğunlaşıyor. Bu yeni düzende teknoloji, sadece bir üretim veya güvenlik unsuru olmanın ötesine geçerek kültürel nüfuzun ve ideolojik yönlendirmenin temel aracı haline geliyor. Peki, Türkiye bu arenada nasıl bir rol üstlenecek?

Teknoloji ve Kültürün Kesişimi

Akademisyen ve teknoloji uzmanı Ecehan Ersöz, bu dönüşümü şu sözlerle açıklıyor: "Teknoloji artık yalnızca teknik bir alan değil, kültürel ve diplomatik bir güç aracıdır. Teknolojiyi kim geliştiriyorsa, sadece standartları değil; değer setlerini de ihraç ediyor. Bu nedenle kültürel hafızayı korumak, teknoloji çağında en güçlü savunma hattıdır." Bu sözler, teknolojinin sadece bir araç olmadığını, aynı zamanda bir kültür taşıyıcısı olduğunu vurguluyor.

Türkiye, bu yeni denklemde sadece teknoloji ithal eden değil, aynı zamanda teknoloji üreten ve ihraç eden bir ülke konumuna yükseliyor. Özellikle savunma sanayiinde geliştirilen yerli platformlar, sensör sistemleri ve komuta-kontrol yazılımları, Türkiye'nin teknoloji alanında elde ettiği stratejik kazanımların en somut örneklerini oluşturuyor.

Veri Merkezleri: Yeni Diplomasinin Karargahları

Ersöz, teknolojik millileşmenin sadece donanım veya yazılım üretmekle sınırlı olmadığını belirterek, "Teknolojiyi kim geliştiriyorsa, sadece standartları değil; değer setlerini de ihraç ediyor. Bu nedenle kültürel hafızayı korumak, teknoloji çağında en güçlü savunma hattıdır. Bugün kimin veri üretme, işleme ve dönüştürme kapasitesi daha yüksekse; o ülke küresel sistemde daha güçlü bir ses çıkarabiliyor. Bu sebeple yapay zeka veri merkezleri giderek artıyor ve birçok küresel markanın sürekli yeni veri merkezleri açtığı haberlerini duymaya devam ediyoruz. Virginia eyaletinde bu sene yapılan veri merkezi başvuru sayısı bir önceki seneye göre yüzde 16 artmış durumda. Bu yüzden veri merkezleri yalnızca teknik altyapılar değil, modern diplomasinin yeni karargahları haline geldi" diyor.

Tekno-Feodalizm ve Kültürel Farkındalık

Son dönemde sıklıkla gündeme gelen "tekno-feodalizm" kavramına da dikkat çeken Ersöz, modern teknolojiyle feodal hiyerarşilerin birleştiği bu yapının, dijital platform devlerinin veri ve davranışlar üzerindeki kontrolünü artırdığını belirtiyor. "Otomasyon sadece üretim hattında değil; artık insan davranışlarının biçimlendirilmesinde de işliyor. Bu da kültürlerin, değer sistemlerinin ve toplumsal koordinasyonun teknoloji aracılığıyla yeniden kurgulandığı anlamına geliyor. Küresel sistemde çok büyük platform şirketlerinin veri üzerinde kurduğu otorite, yeni tip hakimiyet biçimini tetikliyor. Teknolojinin toplum psikolojisine, aidiyet duygusuna, güven inşasına, kültürel altyapıya ve güç ilişkilerine nasıl dokunduğuna dair farkındalığımızı artırmamız gerekiyor."

Ersöz, teknolojik millileşmenin yalnızca donanım ve yazılım üretmekle sınırlı olmadığının altını çizerek, "değerlerin millileşmesi" ile de anlam kazandığını vurguluyor: "Teknolojiyi kim geliştiriyorsa, sadece standartları değil; değer setlerini de ihraç ediyor. Bu nedenle kültürel hafızayı korumak, teknoloji çağında en güçlü savunma hattıdır. Teknolojiyi 'yerli anlam sistemleriyle' entegre edebilmek, dijital dünyada kendi hikayemizi yazmamızın ön şartıdır. Kültürünü koruyan toplum, teknoloji çağında sadece tüketen değil; kendi hikâyesini de yazan toplum olur. Bugün teknoloji, endüstri politikalarının değil, diplomasinin zemini ve ekonominin sinir sistemi olarak tanımlanıyor."

Türkiye'nin bu yeni küresel arenada başarılı olabilmesi için hem teknoloji üretme kapasitesini artırması hem de kültürel değerlerini koruyarak bu teknolojiyi yerli anlam sistemleriyle entegre etmesi gerekiyor. Aksi takdirde, sadece teknoloji tüketen bir ülke konumuna düşme riskiyle karşı karşıya kalabiliriz.